Bir çocuk olduğunuzu hayal edin. Bahar gelmiş, doğa canlanmış. Siz de böceklere çok ilgi duyuyorsunuz. Böceklerle ilgili bir şeyler keşfetmek, böcek resimleri yapmak, böceklerin yer aldığı bütün çalışmalara katılmak istiyorsunuz. Bunu gören anne-babanız sizin için harika bir çalışma hazırlamış. Bu çalışma ile ilgili iki senaryomuz var;
Senaryo 1: “Gel yavrum, bak sana çok güzel bir aktivite buldum. Otur bakalım şöyle, güzelce arkana yaslan. Bugün seninle çok sevimli bir uğur böceği yapacağız. Merak etme çok kolay, bak nasıl bir şey yapacağımızı göstereyim. Tıpkı bu resimdeki gibi bir çalışma yapacağız. Ben senin için iki tane kırmızı yarım daire ve bir sürü siyah daireler kestim. Sen şimdi resme bakarak bu yarım daireleri birbirine yapıştır, üzerine de siyah dairleri ekle. En sonunda da kafasını ekle, üzerine de iki tane oynar göz yapıştır. Heh çok güzel oldu, ama bak oynar g.zü biraz yamuk yapıştırdın, düzelt bakayım onu. Aferin, şimdi oldu, işte gerçek bir uğur böceğine benzedi.”
Senaryo 2: “Kapat gözlerini ve bir böcek olduğunu hayal et. Düşün bakalım nasıl bir şeklin var, uçabiliyor musun, nasıl hareket ediyorsun, hangi renklerdesin? Hepsini canlandır aklında, böyle bir böcek olsan nerede yaşardın? İstersen bahçeye çıkıp biraz böcek incelemesi yapabilirsin. Şimdi bu malzemeleri (farklı boylarda, dokularda, renklerde birçok materyal, artık malzeme) kullanarak hayalindeki böceği oluştur. Böceğini yaptıktan sonra onunla tanışmak istiyorum. Belki bir isim de koymak istersin. Bana özelliklerini, neler yapabildiğini anlatırsın olur mu?”
Siz hangi senaryoda yer almak istersiniz? İkinci senaryoya maruz kalan çocukların yaratıcılıkları birinci senaryoya maruz kalanlara göre çok daha fazla gelişiyor. Peki biz yetişkinlerin çocuklarımızın düşüncelerine, yaptıkları çalışmalara, yaptıklara seçimlere nasıl yaklaşıyoruz? Doğuştan getirdikleri yaratıcılık potansiyelini arttırmak üzere destekliyor muyuz? Yoksa onları kalıplara sokup yaratıcılıklarını köreltiyor muyuz? Gelin bu yazıda çocuklarda yaratıcılığı anlamanın ve desteklemenin yollarını keşfedelim.
Yaratıcı doğulur mu, yaratıcı olunur mu?
Her ikisi de! Araştırmalar genlerimizin ve beyin yapımızın ne kadar yaratıcı olduğumuzu belirlediğini gösteriyor. Beynimizin iki yarım küresi, korpus kallosum adı verilen bir lif demeti ile birleştirilir. Yapılan son çalışmalarda yazarlar, sanatçıların ve müzisyenlerin, daha kü.ük bir korpus kallosum’a sahip oldukları bulunmuştur. Bunun da beyinlerinin her iki tarafının da kendi uzmanlıklarını geliştirmelerine izin vererek yaratıcılıklarını artırabilecek bir unsur olduğu düşünülüyor. Yani bazılarımız diğerlerine göre daha yaratıcı doğuyoruz. Ancak yaratıcılığı öğrenmek için her zaman fırsat var. Nasıl bir çevrede yetiştiğimiz, bize bakım veren yetişkinlerin yaklaşımı, maruz kaldığımız deneyimler, ne kadar çok oyun oynadığımız, ne kadar yaratıcı bir birey olacağımızı belirliyor.
Az her zaman daha çoktur
Çocuğunuzun daha yaratıcı olmasını istiyorsanız iki yüz elli renkli boya seti veya kutu kutu oyuncaklar almanıza, onları türlü çeşitli kurslara göndermenize gerek yok. Tek yapmanız gereken basit düşünmek ve çevremizdeki fırsatları görmeye çalışmak. Her gün ekran başında geçirdikleri birkaç saati, doğada serbest bir şeklide geçirmelerini sağlayın. Neler değiştiğini göreceksiniz. Çocuğunuzu oyalamak için sürekli değişik aktiviteler ve oyuncaklar sunmayın. Sürekli yeni bir fikir bulmaya çalışmayın. Sıkılmalarına izin verin. En yaratıcı oyunlar bu sıkıldıkları anlarda ortaya çıkar. Bir tuvalet kağıdı rulosu bile birçok farklı oyuncağa, uçsuz bucaksız birçok oyuna oyuna dönüşebilir.
Merakın Gücü
Bizi yaratıcılığa götüren yegane unsurlardan biri merakımız ve merakımızın peşinden ne kadar gittiğimizdir. Çocuklar doğuştan meraklılar ve bu meraklarının peşinden gitmek için yanıp tutuşuyorlar. Mesele bizim buna ne kadar izin verdiğimizde. Çocukların meraklarının peşinden gidebilecekleri kadar zamanları var mı? Bunu yapmak istediklerinde nasıl bir tepkiyle karşılaşıyorlar? Onların planlarını merak ediyor musunuz yoksa sürekli onlar için yaptığınız planlara mı katılmalarını istiyorsunuz? Risk almaya cesaretleri var mı? Yoksa onları sürekli düzelten yetişkinler yüzünden “tek ve gerçek” doğruya mı ulaşmaya çalışıyorlar? Sorduğumuz sorular onları daha fazlasını merak etmeye itiyor mu? Bu soruları cevapladığınızda çocuğunuza meraklı olmak için ne kadar fırsat tanıdığınızı keşfedeceksiniz.
Sonuç mu süreç mi?
Hayatta her zaman tek bir doğru yoktur. Bir sorunun birçok cevabı olabilir. Çocuklara bu felsefeyi aşılamanın en iyi yolu ise, tek bir sonucu olmayan deneyimler yaşatmak. Bunun için de açık uçlu materyaller kullanmak. Burada açık uçlu materyalden kastımız, malzemenin birden fazla amaçla kullanılabilmesi. Örneğin çocuklara oynar göz vermek yerine göz yapmak için kullanabilecekleri düğme, boncuk, kağıt, kalem vb. birçok malzeme vermek. Veya verdiğimiz düğmeleri sadece göz olarak kullanmalarını beklemeden, istiyorlarsa bir uzay mekiğinin düğmesi veya bir geminin penceresi olarak kullanmalarına izin vermek. Sonuç olarak nasıl bir ürün çıktığına değil süre.te nasıl deneyimler yaşadıklarına odaklanmalıyız. Ortaya çıkan ürün sizin için hiç bir şeye benzemeyebilir. Ancak çocuğunuz o ürünü istediği gibi tasarladığında onun için anlamı büyük olacaktır. Siz de çalışma sürecinde; “Bundan sonra ne yapacaksın?”, “Eğer şöyle yapsan ne olurdu?, “Bunu yapmanın başka bir yolu ne olabilir?” vb. sorduğunuz sorularla yaratıcılıklarını tetikleyebilirsiniz.
Yaratıcılığı öldüren yanlışlar
Eğer;
• Çocuğunuza sürekli bir şeyler öğretme kaygısı içindeyseniz,
• Durmadan hatalarını düzeltip, doğru yaptıklarını düşündüğünüz şeyleri övüyorsanız,
• Kontrolü onlara bırakmıyor her şeyi onlar için mükemmel hale getirmeye çalışıyorsanız bir adım geri çekilme zamanı gelmiş demektir. .ünkü muhtemelen bu şekilde çocuğunuzun yaratıcı potansiyelini .ldürüyorsunuzdur. Onlara alan tanıyın, zaman tanıyın. Doğruyu, yanlışı kendi kendilerine keşfetmelerine izin verin. Yaptıkları şeyleri kendileri istediği için yapsınlar, kendilerine size beğendirmek için değil. Ancak bu şekilde yaratıcı potansiyellerini en üst seviyeye taşımalarına yardımcı olabilirsiniz.
Yazıyı Albert Einstein’ın ünlü s.zü ile bitirmek istiyorum; “Yaratıcılık bulaşıcıdır, onu bulaştırın!”.
Yazı: Senem Han Uysal
Düzenleme: Hilal Albayrak